Merhaba arkadaşlar, uzun bir arada sonra yine bir film degerlendirmesi ile huzurlarınıza arz-ı endam etmiş bulunuyorum. Sürç-i lisan edersek affola.
Bugünkü filmimiz, 1997 yapımı Masumiyet. Bu filmle Türk sinemasına giriş yapmış oluyorum böylelikle :)
Esasen girerken bi ürpermedim desem yalan olur. Çünkü Masumiyet, ağır bir film. İzlemesi, hazmetmesi zor. Anlatması da zor haliyle. Yine de elimden geleni yapiciim.
Masumiyet, bir kaybedenler öyküsü. Ama öyle böyle diil. Bir Beckett sözüyle başlıyor film: "Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil." Filmin kahramanları da hayatta hep yenilenlerden.
Yönetmen Zeki Demirkubuz, hayatın kıyısında kalanların hikayelerini anlatıyor filmlerinde. (Bir başka filminin adı da 3. Sayfa). Yani bizim ev-iş-okul-aile döngülerinde ilerleyen sıradan fani hayatlarımızda rastlamadığımız, anca 3. sayfa haberlerinde okuyup çoğu kez de cıkcıklayıp, bu kadar da olur mu, aa neler var deyip geçtiğimiz ve anında unuttuğumuz insanların hikayelerini anlatıyor. Hayatın sillesini yemiş insanlar bunlar. Bu türden her tür deyimi hak ediyorlar mı desem, karşılıyorlar mı desem bilemedim...
Filmin kahramanı, hapisten yeni çıkmış olan Yusuf. Gencecik yaşında, evli ablası ve aşığını vurmaktan 10 yıl yatmış. Adam ölmüş, abla dilsiz kalmış (kurşun dilini parçalamış). Yusuf, hayata dair bir şey öğrenemeden kendini hapiste bulmuş ve hayata karışmaktan korkuyor, ne yapacağını bilemiyor, o kadar ki salıverileceği zaman geldiğinde hapishane müdüründen orada kalmaya devam etmesine izin vermelerini istiyor, tabi ki bu dileği kabul görmüyor. Ablasının evine gidiyor (evet vurduğu ablasının) ama orada barınamıyor (televizyon manyağı bi çocuk, dilsiz, her şeye kayıtsız, duvar gibi bir kadın ve kendisini yok saydığı ve boynuz taktığı için her gün karısını döven bi adam, nasıl barınsın?). Hapishaneden birinin salık verdiği bir yere gidiyor fakat görmeye gittiği adamı yerinde bulamıyor. Beklemek için o otelde kalmaya başlıyor. Bu arada aynı otelde kalmakta olan garip bir aile ile tanışıyor. Bekir müzisyen, Uğur pavyon şarkıcısı, bir de Çilem adında sağır dilsiz kızları var. Bir şekilde bu aileye dahil oluyor Yusuf ve hayatı bir kere daha kayıyor. Neden mi? Çünkü bir yere tutunmaya, kök salmaya ihtiyacı varken, bu köksüz aile rüzgarın önüne kattığı yaprak gibi (çünkü neden? Kalıplaşmış sözler gerçekleri anlatır) oradan oraya savruluyor, Yusuf da onlarla beraber...
Günlük yaşıyorlar ve bu yaşamın içinde hiçbir umut yok. Bugünü de atlattık şükür, yarına Allah kerim bile yok. Dümdüz, anlık yaşıyorlar önüne arkasına bakmadan. Gelecek diye bir şey söz konusu bile değil. Pek çok felsefe anı yaşamaktan bahseder ya, hadi buyur bakalım, bunlar anı yaşıyorlar işte. Çünkü andan başka bir şeyleri yok. O anda da güzel hiçbir şey yok. Ne olacağına, nereye gittiklerine dair bir fikirleri yok. Zor, bıkkıntı veren ve kapana kısılmışlık hissettiren, çözümü olmayan bir yaşam. Çözüm arayışı da yok. Gittiği yere kadar, freni boşalmış kamyon duvara toslayıncaya kadar böyle.
Filmde bol miktarda küfür de var. Sizi yanıltmayayım yalnız, yeni konuşmayı öğrenen çocuklara küfür öğrettirilip gülünmesi naifliğinde değil asla. Karakterler küfrettiklerinde, ağızlarını doldura doldura, her sözcüğün hakkını vere vere ve karşısındakinin kafasından aşağı bir bok kovası boşaltırcasına pis bir şekilde küfrediyorlar. Bilmediğiniz sözcüklerle karşılaşacağınızı sanmam ama sanki ilk defa duymuş gibi irkileceğinize bahse girerim.
Yukarıda sıradan ortalama hayatlarımızda rastlamadığımız insanlar dedim ya, sonradan düşünürken iki şey geldi aklıma.
Birincisi, belki de sıradan ortalama hayatlar onlarınki, bizimki ise gayet kalburüstü olabilir genele baktığımızda. Zaman zaman hepimizin karşısına çıkmıştır şu söz: Başının üstünde bir dam, yiyecek ekmeğin varsa, can korkusu olmadan uyanıyorsan, ailen yanındaysa, temiz su bir musluk kadar yakınsa, az da olsa paran da varsa dünyadaki ciddi bir çoğunluktan daha şanslısın demektir. (Bir kısmını eklemiş çıkartmış olabilirim ama aşağı yukarı böyle gerçekten.)
İkincisi, bu hikayenin kahramanlarının yaşamları, insana kendi gerçeğini sorgulatıyor. Bu ikisi aynı gibi oldu gerçi :) Dev aynasında gördüğümüz kendi dertlerimizi düşündürtüyor. Herhalde filmin karakterleri şöyle derdi: Derdini ızdırabını seveyim. (Fiilin aslında ne olduğunu tahmin edersiniz.)
Filmde birkaç tane vurucu sahne var, sadece onlar için bile izlenir. Birinde Bekir (Haluk Bilginer), birinde Uğur (Derya Alabora) Yusuf'u (Güven Kıraç) karşısına alıp konuşuyor. Naif konuşmalar değil tabi bunlar, gayet ağır. Birinde de Bekir ve Uğur feci bir kavga ediyorlar ki, öyle böyle değil. Uğur amiyane tabirle (fakat buraya çok uygun düşüyor) t...klı bir hatun, kimseye eyvallahı yok.
Adet edindiğim üzere, gelelim oyunculara.
Güven Kıraç, ana karakter olan Yusuf'u canlandırıyor. İlk bu filmde tanıdım, sonra da takipçisi oldum. Kendisini,
- 1999 yapımı Salkım Hanım'ın Taneleri'nde, konağın sadık emektarı Bekir rolünde,
- 2001 yapımı, efsane Yeditepe İstanbul dizisinde berber rolünde,
- Fatih Akın'ın 2004 yapımı Duvara Karşı filminde,
- 2005 yapımı Anlat İstanbul filminin Külkedisi bölümünde Mimi rolünde,
- 2006 yapımı Takva filminde Rauf rolünde,
- 2011 yapımı Behzat Ç dizisinde Memduh Başgan rolünde izledim. Yakın dönem işlerini takip edememişim. Salkım Hanım'ın Taneleri, Anlat İstanbul ve Takva filmlerindeki hepsi de birbirinden farklı karakterleri çok başarılı bir şekilde canlandırdı. Masumiyet ise bence en başarılı işlerinden biri.
Haluk Bilginer bir derya zaten. Üniversitedeyken Zuhal Olcay ile birlikte sahneledikleri Histeri oyununu izlemiş ve bayılmıştım. Orada, eski bir hastasıyla başı dertte olan geçkin bir Freud'u canlandırıyordu. Kendisini,
- İlk olarak yine Zuhal Olcay ile birlikte rol aldığı, 1987 yapımı Gecenin Öteki Yüzü dizisinde izledim. Tıfıl halimle oldukça etkilenmiştim o diziden.
- Kurtuluş Savaşı döneminde geçen, 1988 yapımı Ateşten Günler filminde oynadı.
- 1992 yapımı İki Kadın filminde, Zuhal Olcay'ın oynadığı bir hayat kadınına tecavüz eden ve mahkemelik olan üst düzey bir bürokratı canlandırdı.
- 1994 yapımı Gülşen Abi dizisinde başrol oynadı.
- 1996 yapımı İstanbul Kanatlarımın Altında filminde, Evliya Çelebi'yi canlandırdı.
- Barış Pirhasan'ın 1997 yapımı Usta Beni Öldürsene filminde bir sirk emektarını canlandırdı.
- 2001 yapımı, Bir Amerikan sitcomundan uyarlanan Tatlı Hayat filminde, Türkan Şoray'ın kocasını canlandırdı.
- 2004 yapımı Neredesin Firuze'de, sesinin de hiç fena olmadığını ispatladı :) Bu arada bu filmin müziklerini bilmeyen varsa ne yapın edin dinleyin derim.
- 2006 yapımı Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filminde Karagöz'ü canlandırdı.
- 2012 yapımı, rahmetli Galip Tekin'in çizgilerinden uyarlanan Acayip Hikayeler dizisinde rol aldı. (Galip Tekin de ne erken gitti be...)
- ve tabi, 2014 yapımı Kış Uykusu... Nuri Bilge Ceylan'ın Altın Palmiye ödüllü filminde, Aydın karakterini canlandırdı.
- 2017 yapımı Masum dizisinde de rol almış ama onu seyretmedim.
- 2018 yapımı Şahsiyet'i ise mutlaka seyredeceğim, çok methini duydum o dizinin :)
Masumiyet'teki ve Neredesin Firuze'deki rolünün bende yeri başkadır.
Derya Alabora'ya gelince, şimdi baktım da, ona dair bilgim eskide kalmış. Eski işlerini biliyorum yani. Sevdiğim işleri şöyle:
- 1994 yapımı Yengeç Sepeti filminde, bir yazlık evdeki büyük aile toplaşmasında birbiriyle hesaplaşmaya girişen aile üyelerinden biriydi.
- 1996 yapımı Şaşıfelek Çıkmazı, dönemin en güzel dizilerinden biriydi, Derya Alabora da başrollerden biri. Güzel, sıcak, samimi, her daim açılıp izlenesi bir diziydi.
- 1997 yapımı Masumiyet'teki Uğur rolü, açık ara en beğendiğim performanslarından biri.
- 1999 yapımı Salkım Hanım'ın Taneleri'nde oynadı.
- 2014 yapımı Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku filminde rol aldı.
Daha pek çok işi var tabi ki, bunlar benim bildiklerim.
Bir de devam (aslında öncesini anlatan) filmi var Masumiyet'in. Kader filminde, Bekir ile Uğur'un tanışma hikayesini anlatıyor Zeki Demirkubuz. Ne yalan söyleyeyim, henüz o filmi izlemeye cesaret edemedim, yüreğim kaldırmayabileceği için.
Böyleyken böyle. Sadece birkaç kez izlediğim ama etkisi kolay çıkmayan filmlerden Masumiyet. Eğlencelik diil kesinlikle, izlerken bir miktar yüreğiniz daralabilir benden söylemesi. Yine de izleyin demekten kendimi alamıyorum. İzleyenler bir iki kelam ederse sevinirim. İzlemeyenlere ise, iyi seyirler :)
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için