Merhaba Arkadaşlar,
Şu mübarek novel kandilinde, günün mana ve ehemmiyetine uygun bir film ile karşınıza çıkayım dedim :) (espiri Üzim'den çekmedir. Kedisever iseniz "Üzüm ve Diğer Şeyler" başlığını aratın.)
Geyiği bırakıp sadede geleyim, seçtiğim filmin adı The Holiday. 2006 yapımı filmin adı, tatil anlamına geliyor ve tipik olmayan bir yeni yıl filmi olarak karşımıza çıkıyor.
Filmin iki kadın kahramanı var. Biri ABD'de, diğeri İngiltere'de yaşıyor. İkisinin de farklı biçimlerde (aslında bir bakıma benzer biçimlerde) erkeklerle sorunları var ve yeni yıl arifesinde sorunlar ayyuka çıkınca, tebdili mekanda ferahlık vardır diyerek olabildiğince uzağa gitmek istiyorlar. Bir ev değişimi sitesi aracılığıyla yolları kesişiyor ve noel süresince evleri değiştirmeye karar veriyorlar. Gittikleri yerlerde hoş birer erkekle de tanışıyorlar amma velakin insan gittiği yere kendisini de götürüyor... Kaçınılmaz olarak, olaylar gelişiyor :)
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, öyle her babayiğidin harcı değil hoppala karar verdi diye insana kıta değiştirtecek uçak biletini alıvermek. Dolayısıyla karakterler oldukça kalburüstü. Öte yandan, filmin öyle bir takım ulvi iddiaları da yok zaten. Kadın erkek ilişkisi denen nane, her yaşta ve kültürde ve sosyal sınıfta benzer bir takım özellikler taşıyor sonuçta. Filmin de bu konuda birkaç kelam etmek dışında bir iddiası yok. Öte yandan hakkını teslim etmem lazım, bunu da gayet hoş bir biçimde yapıyor.
Ciddiyeti bırakıp biraz daha ayrıntı verirsek, kızlarımızdan Amanda (Cameron Diaz) Kaliforniyalı bir film fragman yapımcısı. Iris (Kate Winslet) ise Londralı, bir gazetede evlilik haberleri yazıyor. Amanda aldatılmanın, Iris karşılıksız aşkın acısını çekiyor. Amanda daha cadı, Iris daha naif bir karakter çiziyor. Amanda daha... fazla imkan içeren diyelim :) bir evde yaşarken, Iris'in evi hem bulunduğu yer hem de evin yapısı itibarı ile daha mütevazı. Dolayısıyla her ikisi için de büyük değişiklik oluyor evleri değiştirmek. Ortama uyum sağlamaya çalışırlarken, Amanda Iris'in erkek kardeşi, kitap editörü Graham ile tanışıyor ve karşılıklı etkileniyorlar. Atlantiğin öte yanında ise Iris, yeni kapı komşusu 90 yaşındaki emekli senaryo yazarı Arthur ile tanışıyor ve onun yardımıyla özsaygısını yeniden kazanıyor. Bir yandan da film müziği bestecisi Miles ile tanışıyor. Bu cephede olaylar faklı başlasa da sonuç değişmiyor :)
Bu filmi sevmemin sebeplerinden biri, çok fazla film göndermesinin olması. Birbirine atıfta bulunan filmleri seviyorum. İyi Kötü Çirkin'in Çirkin'i Eli Wallach ve Dustin Hoffman da sürpriz rollerde görünüyor. Eli Wallach emekli senaryo yazarını, Dustin Hoffman da kısa bir rolde kendini oynuyor. Yine de bence filmin ağır topu Kate Winslet. Özellikle de "bir ilişkiden çıkışın zamansal gelişimi" üzerine bir tiradı var ki, gerçekten nefis. Beylerin de hakkını yememek lazım. Jude Law ingiliz, Jack Black amerikalı centilmeni canlandırıyor. Jude Law yakışıklı ve romantik, aman işte her zamankinden. Öte yandan Jack Black gerçekten nefis bir oyunculuk sergiliyor. Sahnelerin bir kısmının doğaçlama olduğundan şüpheleniyorum. Kate Winslet ile karşılıklı döktürüyorlar gerçekten. Açıkçası bu çift daha doğal bir çizgide ilerlerken Cameron Diaz ve Jude Law daha karton tiplemeler sunuyor... gibi görünse de, film ilerledikçe o cephede de farklı boyutlar ortaya çıkıyor.
Bu filmi sevmemin başka bir sebebi de müzikleri. Kullanılan şarkılar da, başka film müziklerine yapılan göndermeler de çok güzel. Jack Black'in kendisi de aynı zamanda bir müzisyen, dolayısıyla farklı film müziklerinden övgüyle (bi dakka, bu yeterli olmadı) daha doğrusu, hayranlıkla bahsederken rol yapmaya ihtiyaç duymuyor besbelli.
Repliklerden bir örnek vermesem olmazdı:
90'lık genç, emekli senaryo yazarı Arthur ile Iris bir cumartesi akşamı yemeğe çıkıyorlar. Yemeğin sonunda Arthur Iris'e soruyor:
Arthur: Bütün gece kendime ne sordum biliyor musun?
Iris: Ne? Seni bütün bu sorularla neden bunalttığımı mı?
Arthur: Merak ediyorum da, senin gibi güzel bir kız, noel tatili için neden bir yabancının evine gider, dahası, cumartesi gecesini neden benim gibi yaşlı bir bunakla harcar acaba...
Iris: Sürekli gördüğüm tüm o insanlardan biraz uzaklaşmak istedim sadece.
(Arthur inanmaz bir ifadeyle bakar.)
Iris: Yani, tüm herkes değil, bir kişi. Uzaklaşmak istediğim kişi, bir erkek.
(Ağlamaya başlar.)
Iris: Eski bir erkek arkadaş bu, yakınlarda nişanlandı ve bana haber vermeyi unuttu!
Arthur: O halde rezilin biri.
Iris: Gerçekten de öyle, büyük bir rezil. Nereden bildin?
Arthur: Seni bırakmış. Anlaması çok zor değil. Iris, filmlerde baş kadın oyuncu ve en iyi arkadaşı olur. Anladığım kadarıyla sen bir baş kadın oyuncusun ama bir sebepten en iyi arkadaş gibi davranıyorsun.
Iris: O kadar haklısın ki. Kendi hayatının başrolünde olman gerekir, tanrı aşkına! Arthur, üç yıldır terapiste gidiyorum ve bana hiçbir şeyi bu netlikte açıklayamadı. Bu gerçekten muhteşemdi. Acımasız ama muhteşem.
Diğer cevherleri keşfetmeyi size bırakıyorum :)
Her zaman adetim olduğu üzere oyunculardan bahsetmek içimden gelmiyor bu sefer ki her dört başrol oyuncusu için de birer düzine film aklıma geliyor rahat. Bu kez bu filmi kendi başına bırakmak niyetindeyim.
Yukarıda da dediğim gibi, büyük büyük iddiaları olmayan, eğlendirici ve sıcak bir film. Alaycı/eleştirel tiplerdenseniz fazla kurcalamayın da pulları dökülmesin, veyahut seyretmeyin en iyisi. Kabul, finali çok beylik ama onun dışında ben gayet eğlendim ve zekice olduğunu düşündüğüm pek çok ayrıntı buldum filmde. İnsana kendini iyi hissettiren bir film bu, ara ara dönüp seyrettiklerimdendir kendisi. Yeni bir film sayılmaz, seyreden olmuştur elbette. Henüz seyretmeyenlerin ise ilgisini çekmiştir umarım. İyi seyirler :)