Merhaba Arkadaşlar,
Bu kez aklıma düşen film, yediyüzellibin kere izlediğim As Good As It Gets. Benden Bu Kadar ismi uygun görülen film, 1997 yapımı. Olabildiğince iyi gibi bir anlam çıkarıyorum orijinal isminden.
Üç benzemez karakterin garip bir şekilde gerçekleşen şartlar sonucu mecburiyetten bir araya geldiği bir hikaye bu. Garsonluk yapan bekar bir anne, insan sevmez ve takıntılı bir yazar ile eşcinsel bir ressam, hikayemizin kahramanları.
Ana kahramanımız Melvin, huysuz, insan sevmez, karşılaştığı herkese kaba davranan, obsesif kompülsif takıntıları olan bir yazar. Doktora gitse de ilaçlarını pek düzenli almıyor. Pek tabii ki yalnız yaşıyor, hayatını keskin bir düzen içinde sürdürüyor. Örneğin, evden çıkarken kapıyı birkaç kez açıp kilitleyip açıp tekrar kilitliyor, kaldırımda yürürken çizgilere basmıyor ve her sabah kahvaltısını aynı restoranda, aynı masada, aynı yiyeceklerle ve yanında getirdiği çatal bıçak ile yiyor. Eğer onun masası doluysa oturanları rahatsız edip kaçırtıyor mesela, kaç kere restorandan kovulmasına ramak kalmış. Ona katlanabilen ve hatta başa çıkabilen tek kişi ise kendisine servis yapan (çünkü maalesef o masadan o sorumlu) garson Carol. Carol bu durumdan pek hoşlanmasa da, servisi Carol'ın yapması da Melvin'in ritüelinin bir parçası.
Bir gün Melvin'in kapı komşusu, eşcinsel bir ressam olan Simon, evinde saldırıya uğrayıp soyuluyor ve bir süre hastanede yatmak zorunda kalıyor. Bir şekilde, Simon'un küçük çirkin süs köpeği, Simon hastaneden çıkana kadar Melvin'in başına kalıyor. Matematiksel düzene sahip evde bir köpek! Bu da yetmezmiş gibi restoranda ona servis yapan garson Carol, hasta oğlu ile ilgilenmek üzere izin alıyor ve Melvin için kahvaltı yapmak imkansızlaşıyor. Sıradan görünen bu iki durum Melvin için tam bir kaos!
Öte yandan köpek ile ilgilendikçe, Melvin biraz biraz yumuşamaya başlıyor. Bir yandan da, huzur içinde kahvaltısını yapabilmek için Carol'ın evine, masrafları kendisi tarafından karşılanmak üzere işinin ehli bir uzman doktor gönderiyor. Carol karşılık olarak ne istendiğini anlamadığı için başta huzursuz olsa da, sonunda Melvin'e bir teşekkür mektubu yazmaya karar veriyor.
Hastaneden çıkan Simon, sağlık sigortası olmadığı için, hastane masrafları nedeniyle iflasın eşiğine geldiğini ve evini bile kaybedebileceğini öğreniyor. Derin bir depresyona sürüklenen ve çalışamayacak hale gelen Simon'ın para isteyebileceği tek kişi ebeveyni, ancak yıllardır görüşmemişler ve telefonlarına da cevap vermiyorlar. Bizzat gitmesi gereken bu yolculuğa tek başına çıkması da mümkün değil. Simon'ı götürmek Melvin'in başına kalıyor ancak kaçınamadığı bu görevin stresiyle başa çıkmak için, doktor yardımının karşılığı olarak Carol'dan kendisiyle gelmesini istiyor. Böylece üç benzemez insan birlikte, her biri çok değişmiş olarak dönecekleri bir yolculuğa çıkıyorlar...
Sevdiğim üç oyuncunun başrolleri paylaştığı bu film, sevdiğim ve çokça izlediğim filmlerden biri. Melvin rolündeki Jack Nicholson ve Carol rolündeki Helen Hunt, bu filmdeki rolleriyle en iyi erkek oyuncu ve en iyi kadın oyuncu oscarını aldılar. Simon rolündeki Greg Kinnear da çok başarılı. Karakterlerin her üçü de çok gerçek, derinliği olan karakterler. Her biri bir şekilde yalnız olan birbirinden çok farklı üç insan, ummadıkları biçimde ve şartlarda bir araya geliyor ve birbirlerinin varlığında teselli buluyor. Bir yandan her biri kendileri için oldukça ciddi sorunlarla uğraşıyorlar ancak bir yandan da feci komik ve eğlenceli sahneler var. Eğlence kısmı seyirci için tabii :)
Birkaç replik eklemesem olmaz :)
Yayıncının sekreteri: Size hayranım. Kadınları nasıl bu kadar iyi yazabiliyorsunuz?
Melvin: Bir erkeği ele alıyorum, sonra mantık ve sorumluluğu çıkarıyorum.
Dr. Martin Bettes: Eşim Melvin Udall'ın yayıncısı. Bu delikanlı ile yakından ilgilenmem gerektiğini söyledi çünkü acilen işinizin başına dönmeniz gerekliymiş. Ne tür bir işte çalışıyorsunuz?
Carol: Garsonum.
Annesi: Ama Manhattan'da.
Carol (oğlunun harika yeni doktoru Dr. Martin Bettes'e hitaben, minnetle): Size başka ne sunabiliriz? Su, kahve, bir çift dişi köle?
Carol (doktor yardımının olası sebebinden rahatsız olarak gecenin bir yarısı Melvin'in kapısına dayanır): Seninle yatmayacağım! Seninle asla yatmayacağım! Asla, hiçbir zaman!
Melvin: Ee, şey, üzgünüm ama "sekse hayır" yeminleri için sabah dokuzdan önce açmıyoruz.
Melvin (yolculuk öncesi Carol ve Simon'ı tanıştırır): Garson Carol, Homo Simon.
Carol: Restorana ilk girdiğinde, senin yakışıklı olduğunu düşünmüştüm... ve tabii, sonra ağzını açıp konuşmaya başladın.
Carol: Nasılsın?
Simon: Sorma. Halimden şikayet etmekten bıktım. Yeni düşüncelere ihtiyacım var.
Carol: Neden? Şu anda ne düşünüyorsun?
Simon: Çoğunlukla, nasıl öleceğimi.
Carol: Küçük kafilemizi düşünürsek sen daha iyi bir oda arkadaşısın.
Oyunculara gelirsek, her zamanki gibi, önce hanımlar :)
Helen Hunt ile ben bu film sayesinde tanıştım. Kendisini,
- Twister (Hortum) isimli 1996 yapımı filmde, hortum uzmanı bir doktor rolünde,
- Pay It Forward (İyilik Yap, İyilik Bul) isimli 2000 yapımı filmde, ev ödevi olarak dünyayı daha iyi bir yer yapacak bir proje geliştiren okul çocuğunun bekar annesi rolünde,
- What Women Want (Kadınlar Ne İster?) isimli 2000 yapımı filmde dişli bir reklamcı rolünde,
- The Sessions (Aşk Seansları) isimli 2012 yapımı filmde, boyundan aşağısı felç olan ve bekaretini kaybetmek isteyen genç bir adama yardımcı olan profesyonel seks terapisti rolünde izledim.
Jack Nicholson ise ayrı bir derya. Kendisinin izlediğim filmleri şöyle:
- China Town (Çin Mahallesi) isimli 1974 yapımı filmde, aldığı bir iş sonucu kendisini karışık işler içinde bulan bir özel dedektifi canlandırdı.
- Guguk Kuşu (One Flew Over the Cuckoo's Nest) isimli 1975 yapımı filmde, tekrar suç işlediğinde cezadan kaçmak için deli numarası yapan ve akıl hastanesindeki baskıcı başhemşireye karşı korkmuş hastaları örgütleyen bir suçluyu canlandırdı. Bu rolüyle en iyi erkek oyuncu oscarını aldı.
- Prizzi's Honor (Prizzi'lerin Onuru) isimli 1985 yapımı filmde, profesyonel bir tetikçi kadına aşık olan başka bir profesyonel tetikçiyi canlandırdı.
- The Witches of Eastwick (Kasabanın Cadıları) isimli 1987 yapımı filmde, küçük bir kasabaya gelip orada yaşayan üç yalnız ve birbiriyle yakın dost olan kadını baştan çıkaran gizemli bir yabancıyı canlandırdı.
- 1989 yapımı Batman filminde, Michael Keaton karşısında Joker'i canlandırdı. Gelmiş geçmiş en iyi Joker performanslarından biri olarak bilinir.
- 1992 yapımı A Few Good Man (Birkaç İyi Adam) filminde, sert bir deniz albayını canlandırdı. Finaldeki mahkeme sahnesi efsanedir.
- 1996 yapımı Evening Star (Akşam Yıldızı) filminde, yaşlanmış bir Shirley MacLaine karşısında emekli astronot bir eski sevgiliyi canlandırdı. Burada da bayıldığım bir repliği var. Shirley MacLaine hayatta yapabildiklerini sorguladığı bir sohbet sırasında, Jack Nicholson'a dönüp, "Ne bileyim, sen ayda yürüdün mesela," der. Jack Nicholson da şöyle cevap verir: "Sen de dünyada yürüdün. Daha güzel bir yer."
- 2003 yapımı Something's Gotta Give (Aşkta Her Şey Mümkün) filminde, genç kadınlarla birlikte olmayı seven ancak beklemediği bir anda kendi yaşına yakın hoş bir kadına tutulan olgun bir erkeği canlandırdı.
Daha yeni bir filmini izlememişim bu abinin. Zaten 2010'dan sonra da oyuncu olarak bir filmde yer almamış. Stanley Kubrick'in efsane The Shining (Cinnet) filminden ise özellikle bahsetmedim çünkü elim gidip de seyredemedim bir türlü.
Greg Kinnear'a gelince,
- 1995 yapımı, yeniden çevrim Sabrina filminde, şımarık zengin küçük kardeşi oynadı.
- 1998 yapımı You've Got Mail (Mesajınız Var) filminde, Meg Ryan'ın güya ruh eşi olan, her şeylerinin uyuyştuğu köşe yazarı sevgilisini canlandırdı. Ben buna benzer bir cümleyi Sleepless in Seattle filminde Bill Pulman için de kurmuştum galiba :) Başka da yeni filmini izlememişim.
Böyleyken böyle. Oturup tekrar izleyesim geldi :) Umarım ilginizi çekmiştir. Seyredenler yorumda iki çift kelam ederlerse sevinirim. Seyredecek olanlara ise şimdiden iyi seyirler :)
Yorumlar
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için